Emin Sami Arısoy
Türk Milleti Bir Bütündür
Türkiye Cumhuriyeti, günümüzden seksen iki yıl önce, 29 Ekim 1923’te kuruldu. Bu toprağın insanları, ülkemizin kuruluşu öncesinde, yurt bildikleri, yurt saydıkları, üstüne doğdukları, üstünde koşup oynadıkları, düğün dernek kurdukları, halaylar çekip horon teptikleri, atalarını koynunda sakladıkları toprakların, düşman eline geçmemesi için, iç ve dış düşmana, emperyalist güçlere, “yedi düvele karşı” eşi görülmemiş bir Kurtuluş Savaşı verdi.
Bugünümüzü kendilerine borçlu olduğumuz “Kurtuluş Savaşçılarımız” büyük çoğunluğuyla Türk soyluydu. Ancak, bu topraklarda yaşayan, ataları Türk soylu olmayan insanlar da, hiçbir soy davası düşünmeksizin, topraklarını vatan bilip vatanın kurtuluşundan başka bir şey düşünmeyerek, bu savaşta, “İstiklâl Harbi”nde yerini aldı.
O günün koşullarında, kalkışılan şey aslında tam bir çılgınlıktı. Ama onlar, Mustafa Kemal’in önderliğinde, bu çılgınlığı el ele, omuz omuza göze aldılar ve hep birlikte, ‘Şu Çılgın Türkler’ olarak başardılar. “Türküm!” sözünün anlamını bir kez daha perçinlediler; “Türküm!” demenin mutluluğunu yaşadılar ve yaşattılar… “Türk” olarak “bir”leştiler, “bütün”leştiler.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda, Türk Milleti, “İstiklâl Harbi”nden yeni çıkmıştı; yaralıydı… Nüfusu on milyon dolayındaki Türk yurttaşlarının yalnızca bir milyon kadarı okuryazardı. Birbirine eklenmiş savaş acıları, yoksulluk ve yurt düzeyinde yaygın hastalıklar yaşam koşullarını çok ağırlaştırmıştı. Bu koşullar altında, ataları hangi soydan gelirse gelsin “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halk” olan “Türk Milleti”, Ulu Önderi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, Cumhuriyet’in ‘istiklâl-i tam’ (tam bağımsızlık) ilkesine ve Cumhuriyet devrimlerine olan sarsılmaz inanç ve bağlılığıyla “Milli Mücadele”sini sürdürdü. Türkiye Cumhuriyeti’nin, sömürgeci ülkelerin köleleştirme zincirlerini kıran, “mazlum milletler”in bağımsızlık meşalelerini tutuşturan, “muasır medeniyet” (çağdaş uygarlık) düzeyinin üstüne çıkmayı amaçlayan destansı dönemi olan Atatürk döneminde, genç Türkiye’nin Türk yurttaşları giderek daha çok birleşip bütünleşti.
***
O günlerden bugüne Türk Milleti bir bütündür; Türk vatanının üstünde, Türkiye’de, sözcük anlamıyla da söyleyerek belirtmek gerekirse, “Türklerin ülkesi”nde yaşayan, yetmiş milyon dolayındaki Türk insanıyla parçalanamaz bir bütünlük taşır.
Elbette, hiçbir millet -her bir bireyiyle- saf bir soydan oluşmaz. Her milletin, ataları farklı soylardan yurttaşları vardır. Ama bu, millet gerçeğini değiştirmez. Türk Milleti, çok büyük çoğunluğuyla, ataları Türk soylu yurttaşlardan oluşmuştur. Türkiye’de atalarının ataları farklı soylardan olan Türkler de yaşamaktadır. Bu durum da Türk Milleti’nin millet gerçeğini değiştirmez. Hele, o “farklı” soylardan gelen atalar, yurt bildikleri topraklar düşman tehlikesiyle karşılaşınca, hiçbir soy farkı düşünmeden düşmana omuz omuza karşı koymuşsa…
Bu bağlamda, Mustafa Kemal Atatürk’ün tanımı son ölçüde yalındır, açıktır: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halka Türk Milleti denir.” ve Türk, “Ne mutlu Türküm diyene!” diyebilendir.
Türk, “Ne mutlu Türküm!” diyebilendir. Türk kimliği, “Ne mutlu Türküm diyene!” diyebilenlerin kimliğidir. Türk tarihi, Türk coğrafyası, Türk kültürü ve Türk dili, Türk milleti ve Türk kimliğinin ayrılmaz parçalarıdır. Bu nedenle, Ergenokon da bu kimliğin bir parçasıdır, Selimiye Camii de; Kerkük de “Türk”tür, ataları Türk soylu olmadığı halde yaşamı sona erince son yolculuğuna Türkiye Cumhuriyeti topraklarında uğurlanmayı isteyen Eren Eyüboğlu da. Atasının atası hangi soydan olursa olsun, Gevaş’taki ilköğretim okulu öğrencisi de Türk Milleti’nin ayrılmaz bir parçasıdır, Çamlıhemşin’deki bağ bahçe işçisi de. Çünkü, Türk olmanın, Türk kimliğinin, Türk milletinin ırk, etnik köken, kan grubu, kafatası yapısıyla bir ilgisi yoktur.
Türk olmak, kendini Türk hissetmektir. Türk olmak, Türkiye Cumhuriyeti topraklarında, Türk vatanı üstünde, Türklerin ülkesinde, Türk Milleti’nin ayrılmaz bir parçası olarak, tek millet içinde, tek devlet çatısı altında, tek vatan (Türkiye Cumhuriyeti), tek millet (Türk Milleti), tek bayrak (Türk bayrağı), tek dil (Türkçe) arzusu, çabası ve bilinciyle “Ne mutlu Türküm!” diyebilmektir.
Yüce Türk Milleti, bugüne değin içindeki hiçbir bireye, “Senin ataların farklı soydandı. Bu nedenle, sen farklısın.” dememiştir. Ancak, Türk soylu olmayan ataları Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halkın bir parçası olarak “Ben farklıyım.” dememişken, “Türk” olmuşken, bugün, atalarının ataları başka soylardan gelen bazı Türk yurttaşlarının, sürekli “Ben farklıyım.” söylemi, günün birinde Türk Milleti’ni, “Peki; öyleyse sen farklısın.” noktasına getirebilir.
Konunun çarpıcı bir boyutu, ataları Türk soyundan olan ve doğal olarak kendisini Türk Milleti’nin bir parçası olarak hissetmesi beklenen, ancak her nedense Türk kimliğinden iğrenen, -Türkiye sözcüğünün Türklerin ülkesi anlamına geldiğini bilmeyerek ya da bilmezden gelerek- uydurma bir Türkiyelilik kimliğine sığınan, bazı sözde “Türk aydınları”nın (sözde Türk, sözde aydın), yani “Türkiyeli (sözde) aydın”ların(!), atalarının ataları Türk soylu olmayan Türk yurttaşlarına, sürekli “Sen farklısın” çığırtkanlığı yapmasıdır. Türk milletinin, bu, millet bilincini yitirmiş (soysuzlaşmış), Türk soylu Türk yurttaşlarına da o zaman -elbette- söyleyecek sözü olmalıdır.
***
Ulu Önder’inin kendisine Türkiye Cumhuriyeti’ni emanet ettiği Türk Gençliği, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halk” olan “Türk Milleti”nin çocukları, ülkemiz ve milletimizin bugün ulaştığı noktada, Cumhuriyetimizin kuruluş dönemindeki özveri ve çabayı ve birlik ve bütünlük inancını asla unutmamalıdır. Yine, Türk Gençliği, Türkiye Cumhuriyeti’ni bugün kuşatan sorunların ortaya çıkışı ve artışında, “Türklerin ülkesi”ndeki iktidarların, “Cumhuriyet ilke ve devrimleri”ne Mustafa Kemal Atatürk’ün yüreklerimize uğurlanışından sonra, gerekli özeni göstermemesi ve -doğrudan veya dolaylı olarak- bir karşıdevrim çarkının dişlileri arasına katılmasının affedilemez büyük payını da çok iyi belirlemelidir.
Türkiye Cumhuriyeti’ni oluşturan her yaştan Atatürk Gençliği’nin, Cumhuriyetimize anlamını veren Atatürk ilke ve devrimleri’ne her durumda sahip çıkacağı, Türk Milleti ve Türk Gençliği’nin, parçalanamaz bir bütün olarak, durum ve koşullar ne olursa olsun, mutlaka, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ataları ve Ulu Önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün yolunda ve önüne çıkan bütün engelleri aşarak ilerleyeceği iyi bilinmeli, konumu ne olursa olsun hiç kimse vatanımıza ve milletimize daha farklı bir son biçme hatasına düşmemelidir.
***
Türkiye Cumhuriyeti, bugün, başta ABD olmak üzere, emperyalist güçlerin yönetiminde, bir Türkler ve kendini Türk hissetmeyenler ayrışması, parçalanması, kavgası ve iç savaşına sürüklenmek istenmektedir. Bu ayrıştırma sürecinin, salt soy bağlamında olmadığı, yemek, müzik ve inanç farklılıklarına kadar birtakım kültürel dayatmaları olduğu da yadsınamaz.
Türk Milleti oyunu görecek bilinçtedir ve oyunu görmüştür. Kendisini Türk hissedemeyen, Türk milletinin bir parçası olarak düşünmeyen Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları, bu yanlış sanılarını saplantı boyutuna taşıyarak, Türkler, Türk Milleti, Türk devleti ve Türk vatanını karalama, parçalama veya bölmeye çabalarsa, elbette Türk Milleti; “Ben farklıyım.” diyenlere “Sen farklısın.” diyecek ve gerekirse bütün ayrıkotlarını ayıklayacak güçtedir.