Natürmort; Yağmur ve Kahve.
Her sabah ki gibi, koyu bir kahveyle başlamıştı sabah ve hatırladığım tek şey, Leonard Cohen'in mırıldındıklarıydı; new york'un soğuk olduğu, yaşadığı yeri sevdiğini ve clinton caddesinde gece boyunca müzik olduğunu. Kendime gelmem için başlıca bir sebepti bu. Leonard Cohen demişken, Amerika'yı bu kadar seven Kanadalı tanımıyorum, tanıyamadım henüz yani. Muhakkak vardır.
Kulaklıklarımı taktım, Leonard Cohen'e ara verdim ve biraz Lhasa de Sela dinlemeye karar verdim, akarken ritimleri, akarken o tınısı, benim beynimde o an hiç bir nöron hiç bir dendrite tutunmamışçasına rahattı. Düş belirdi birden.
Evinin altında bir İrlanda Barı, şu her gün pis suyunu yüzüne vurmak zorunda kaldığın şehirde ki akan trafiğe karşı, likörünü yudumlamayı. Düşüm tam olarak buydu. Bunun gerçek olması için "Uyumayan Şehir" New York'ta olmanız gerek sanırım.
Aldım ceketi, dışarı çıktım. İlk defa şehirle böylesine yüzleşmek, ilk defa bu kadar alkol almak, ilk defa alkol sonrası kafein almak istiyordum. Caddeleri yarıp geçiyorum, en sonunda karşıma çıktı işte o İrlanda Barı. İçeriye girerken o loş ışığı içimi ısıttı, ben biramı söyledikten sonra gelen tiz müzik ise huzuruma huzur kattı. Tartışan çiftler, sevişen çiftler. Bu çiftler bütünlüğü bana, "savaşın olduğu yerde, barışta vardır" sözünü benimsetti.
Hafif başım döndükten sonra, sarhoş olmamam gerektiği geldi aklıma, İrlanda Barı'nın yakınlarında ki Peet's Coffee'den bir kahve aldım. Tam olarak hatırlamıyorum ama Karamel Macchiato'da olabilir ve sanırım öyleydi, evet.
Karamel Macchiato'nun eşsiz aromasını dudaklarımda hissederken, kahveyi bank'a bıraktım. Tam bıraktığım sırada, inanılmaz bir yağmur başladı. Çok değerliydi o anım. Karamel Macchiato içip, müzik dinleyip, yağmurda yürümek. Ne gerekli ki huzura erişmek için başka?
Ne müzik açsam diye düşünürken, Pink Floyd - Rain in the Country, Tori Amos - Famous Blue Raincoat gibi şeyler geçti aklımdan. İstemsiz oldu ki; Lhasa de Sela - De Cara a la Pared geldi ekrana, tınısını işittim. Yağmurla öylesine özdeşmişti ki, tam havamda olduğum sırada, tam havamda bi' şarkı gelmişti. Yürüdüm o eşsiz yağmur eşliğinde macchiato'mu yudumlarken, yarıp geçtim sokakları, caddeleri. Yağmur yüzüme vurduğunda soğukluğunu içimde hissettirse de, macchiato ısıtıyordu içimi. Böyle bir huzurdu yani.
Evime geldim, kalbimin anahtarını çıkarıp, kalbimin kapısını açtım. Girdim içeriye açtım ışıkları her ne kadar nefret etsem de, hemen bir kahve filtreledim. Duşa girdim.
Tekrar, "merhaba kulaklık" diyip taktım, kulaklıklarımı. The White Stripes eşliğinde, Cioran metinlerini anlamak çok zor olsa da, zoru başarabilmenin peşindeydim. Zoru başarabilmenin peşinde olduğum için, peşime düşecek kişilerden biri de TrWarrior'du.
|